31 Ocak 2014

ŞARKILI TÜRKÜLÜ GECELER


   Hani bazı günler olur böyle koyu bir sohbete dalarsın arkadaşınla sanal ortamında. Muhabbet almış gidiyor bir yandan da en sevdiğin şarkıları dinliyorsun kafanı sallaya sallaya.. İşte her şey tam o anda oluyor. Bir ses sana at linkini arkadaşında dinlesin şarkıyı diyor. O ilk linki atarken bunun saatler sürecek bir müzik şöleni olduğundan hiç haberin yok. O ilk şarkıdan sonra belki birkaç saat içinde İsmail yk'nın, Ajdar'ın ezbere bildiğin şarkıları ortaya dökülecek ya da arabeskin en damar şarkılarında kendini kaybedeceksin. 
   Sıra sıra atılan şarkılar serbest çağrışım yaptıkça yeni kişiler keşfedeceksin, karşındaki için bazen sevmediğin şarkıyı dinlemeye katlanacak bazen de o şarkıyı dinliyormuş gibi yapıp yan sekmede kendi ritmine uyacaksın. 
   Ranu ile son takıldığımız hangoutlar dışında en son yılbaşı gecesi yapmıştık bunu sanırım.(yine hafızama güveniyorum) İlk şarkımız gayet normaldi..
Ed Sheeran- Kiss me ile başladığımız eğlence bir süre sonra türkçe şarkılara dönüp Can Bonomo- Şaşkın gibi şarkılara geldi. Nasıl oldu bilinmez bir anda duygusallaşıp Yıldız Tilbe- Delikanlım moduna geçtik. Tabi Yıldız Tilbe dinleyince aklımaz İbrahim Tatlıses- Sarhoş geldi. Arabesk bizde kafa yapınca modu kurtarmak adına Grup Vitamin- Ellere var da bize yoh mi dinleyelim dedik. Sonra zıvanadan çıktık, beyni sulandırdık,halaya durduk. Bilgisayarları kapatırken utancımızdan youtube geçmişini falan temizledik. Ama dolu dolu geçen 3-5 saat sana yüzünde bir tebessüm verecek ve kafanda deli dolu melodilerle uyumanı sağlayacak. ♥
   
  Bir Çin atasözü der ki 'şarkılar güzeldir'. Bol şarkılı türkülü geceler. :)
   


30 Ocak 2014

BAZEN BAŞLIK KOYAMAZSIN

   
   Çevremizde ne çok erkek tipi var. Bakış açınıza göre bunları gruplandırabiliriz. Mesela kimisi esmer, sarışın, kumral diye ayırır erkekleri, kimisi uzun,kısa şeklinde, kimisi kas oranına göre bunun yanında bıyıklı olup olmaması(Burak Özçivit'ten sonra aldı yürüdü) renkli gözlü olması falan fıstık. 
   Bu kadar çok tipte erkek varken her kadının da bir tipi vardır tabi. Kimi renkli gözlü sever, kimi kollarında damarları olsun ister, kimi de döşü kıllı olsun ister. Tercih meselesi tabi.. Bence esmer, renkli gözlü, gülünce gözleri kısılan, mümkünse gamzesi olan erkekler iyidir yani. Allah sahiplerine bağışlasın. :D
   Peki siz hiç 'kaplumbağa tipi erkek' diye bir şey duydunuz mu? Ben duydum, hem de hiç aklımdan geçmeyecek bir kişiden duydum. İsim vermek olmasın da kod adı Ranu adlı şahıs böyle bir erkek tipi sevdiğini itiraf etti. Dediğinden beri düşünüyorum ve bir türlü kafamda kuramadım. Kolu bacağı ile aynı boyda mı olsun istiyor acaba yoksa minik kafalı mı olsun diyor, belki de kendi gibi hiç dişlerini göstermesin istiyordur. Who knows tabisi..
   Böyle benzetmeli, komikli de bir arkadaşım var, varın gerisini siz düşünün.
(qaplumbaqa tipli erqeqler eqlesin!! )

29 Ocak 2014

ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ OKUMAK


   Bir insan neden elektrik mühendisliği okumak ister? Kimisinin ailesinden gelen bir olaydır babası elektrikçidir, kimisinin ideali budur araştırmış bu mesleği sevmiştir, kimisi de benim gibi üniversite sınavı mağdurudur diyebiliriz. Mağdur derken şimdilik bir pişmanlığım yok ama puan bunu gerektirdi de yazdım. Bence çok kişi bu şekilde tercih yapıyor pek doğru olmasa da.
   2. yılımı doldurduğum bölümde mezun olduğumda hala ne yapacağımı tam olarak anlamış değilim. Tek anladığım hatlardan minimum akım geçirerek kayıp güçleri azaltmamız gerektiği. Buna ek olarak da bildiğim şeyler var ama bu mesleki olarak ne yapacağımı aydınlatmaya yetmiyor. Servis dersleri ile geçen ilk yılın ardından bölüm derslerine giriş yapmak oldukça iyi geliyor. En azından bir tatmin sağlıyor bölüm adına. 
   2. sınıf sonun bir genel staj olayı var olduğundan insan bir şeyler öğrenmeliyim diye düşünüyor en azından ben öyleyim. Autocad programını çok iyi bilsem işe yarar mı, devre laboratuvarında öğrendiklerimizi beynime kazıyım, proteusda uzman olayım gibi... Stajda tüm ayrıntıları öğrenmeliyim diye düşünüyorsun ama pek öyle olmadığı iddia ediliyor.
   Elektrik mühendisliği okumayı düşünüyorsanız eğer; sınıfta 65 erkek 5 kız olma fikrine alışmalı, yılların verdiği ineklikle o bölüme girmiş suratsız kişilere karşı tahammüllü olmalısınız. Hatta kız olarak bu bölüme girdiyseniz derste tek kız olma fikrine alışmalı, erkelerle iyi anlaşmayı bilmeli, biraz futbol muhabbeti öğrenmeli, küfür duyduğunuz aşırı tepkiler vermemeli ve oyunlara karşı ilgili olmalısınız. Hani sizin için muhabbet sohbet kurma açısından iyi olur diye diyorum. :D Benim bu konuda pek zorluk çektiğim söylenemez. Tabi tüm erkeklerde böyle değil. Müzikten, sanattan, doğadan, modadan, çiçekten,böcekten anlayan nazik erkeklerde var. 
   Eğer YTÜ'de elektrik okuyorsanız çok tatlı adını vermek istemediğim 'expert' hocalar ile derse hazır olmalı, basit bir imza ayarlamalı (yoklamalarda hayat kurtarır), sabah 8'de ki sınavlara alışmalısınız. Davutpaşa'nın güzellikleri de var bunlar ayrı konular ama. :)
   Bölümde ilk büyük mutluluğum devre dersinde yazdığım bir yazı oldu sanırım.



   Siz de böyle küçük şeylerden mutlu olursunuz umarım. (AC DC ♥ ben)

28 Ocak 2014

SINAV KAFASI

 
Öğrencilik hayatı dünyanın en sevimli şeyi olsa gerek. Ama sınav haftalarının iticiliğini göz önüne alırsak bütün sevimlilik bir anda kayboluyor maalesef. Sınav haftaları genellikle öğrencilerin kabusudur. Hele saçma sapan hocaların saçma sapan takıntıları iyice katlanılmaz kılar bu zamanları. Bu cümlem de ne kadar saçma bi dönem olduğunun ispatıydı adeta, neyse efendim. Sınav dönemlerinde okumadığınız kadar kitap okumak, izlemediğiniz kadar dizi/film izlemek, ömrünüzün sonuna dek uyumak istersiniz. Yani en azından biz öyle istiyoruz. Hayat çok zor oluyor ve okulu bırakıp çeşitli şeylere yönelmek istiyoruz(evlenmek gibi) ama sonra babalarımızın bakışı aklımıza geliyor vazgeçiyoruz..
  Çalışmama isteği sonucu vücudumuzun oluşturduğu çeşitli fizyolojik tepkiler var bir de. Mesela midemiz o kadar sıkıntı yaratıyor ki stresten mi yoksa başka bir şeyden mi bilmiyorum, söküp alsalar canımız acımaz. Suratta sivilceler, dudaklarda uçuklar, en yakınınızla sürekli tartışmalar, artık ne isterseniz daha doğrusu istemezseniz bu dönemde başınıza gelir ki iyice çıldırın.
En yakın demişken, mesela en yakın arkadaşların sınav dönemleri iki kere olur. Bir kendileri için birde arkadaşları için. Bu süreç bizde biraz farklı işliyor tabi, benim çılgın evhamlarımla Eda’nın “hof sülalem rahat” tutumu birleşince birbirimize giriyoruz. Birbirimize en büyüğünden yalan söylesek bu kadar gerilmeyiz sanırım. Yok geriliriz ya da gerilmeyiz neyse çok tartışmaya açık oldu bu şimdi. Ama ben kalacağım dediğim bir dersten daha geçersem bu bloga son yazışım olabilir…

O zaman sosyal mesaj vererek bitirelim yazımızı, sınavlara günü gününe çalışalım ki sonra milletle tartışıp adımız kavgacıya çıkmasın.
Güzel sınav haftaları hepimize. İmza bir Ranu :)

YABANCI DİZİ SERÜVENİ 'How I Meet Your Mother'



  
  ABD'de yayın yapan 2005 yapımı olan dizi 9. ve son sezonu ile yayınlanmaya devam etmektedir. Yabancıya dizilere HIMYM ile birlikte üniversitede başladım denebilir. Ondan önce pek adam akıllı izleyip, takip etmiyordum.
İlk 3 sezonu müthiş bir hız ile izlemiştim. Çok eğlenceli aynı zamanda bir bölümün 20-25 dk arasında olması ile çok seri bir şekilde izlenebilmektedir. Bölümler arasında genel açıdan bağlantılar var ama peş peşe olan bölümler çok birbirinin devamı gibi değildi son sezon hariç. (Hafızam öyle olduğunu iddia ediyor şu an.)
   Dizinin konusu Ted, Marshall ve eşi Lily'nin New York'ta başından geçen komik hikayelerdir. Bu hikayelerin anlatılma nedeni ise Ted'in çocuklarına anneleri ile nasıl tanıştığını anlatmak istemesidir. Dizinin yapımcılığı ve yaratıcılığı Carter Bays ve Craig Thomas'a aittir. Tabi bu kısımlar böyle anlatınca bence biraz sıkıcı oluyor. :)
   
   Şimdi biraz oyuncularımıza bakalım. Spoiler vermeden genel olarak anlatmak zor oluyor ama yeaa.
  

Ted Evelyn Mosby
  Gerçek adı Josh Radnor olan oyuncu dizide duygusal, aşka ve mesleğine aşık mimar bir kişiyi oynamaktadır. Çok Çok ince ayrıyılara kadar düşünmektedir. Kırmızı Kovboy ayakkabısı gibi ilginç takıntıları vardır. Dizi Ted'in 52 yaşında çocuklarına anneleri ile tanışma hikayelerini anlatmaları ile başlar. 'Kids' şeklinde başlayan bir çok bölüm bulunmaktadır. Hayatının aşkını bulmak için yapmadığı şey yok diyebiliriz. Onca şeyden sonra bulduğunu bilmek de herkes için umut verici. 



Marshall Eriksen
  Gerçek adı Jason Segel'dir. Lily ile okulda tanışmışlar, ilk görüşte aşık olmuşlardır ve aralarındaki ilişki oldukça eğlenceli ve ateşlidir. Lily, Marshall'ın ilki ve sonu olmuştur.(canım yeaa çok tatlı) Grubun en safıdır, yalan söylemekle hiç arası yoktur. Hukuk fakültesinden mezun olmuştur. Çok uzun ve yapılı olmasına rağmen ailesindeki en kısa kişidir fakat grubun en güçlüsüdür.



Lily Aldrin
  Alyson Hannigan tarafından canlandırılmaktadır. Lakabı Lilypad'dir, alışveriş tutkunudur hatta bu yüzden ailesini borç batağına batırmıştır. Resme çok fazla ilgisi vardır. Dizinin dert ablasıdır, sır tutma konusunda pek iyi değildir. Presnsipleri itibariyle evlendikten sonra soyadını korumuştur. 



Barney Stinson
  Gerçek adı Neil Patrick Harris olan oyuncu şimdiye kadar ki tüm bölümlerde oynamıştır. Ted'in aksine usta bir çapkındır. takım elbisesiz görmek imkansız gibidir çıplak olduğu durumlar hariç tabi. :D Çapkınlıklarının bulunduğu 'Playbook' kitabı ve yakın arkadaş arasındaki kuralları düzenlemek için 'The Bro Code' kitabı vardır. Çoğu olayda bunlardan alıntılar yapmaktadır. 'Legendary' sözü ile bütünleşmiştir.



Robin Charles Scherbatsky
  Cobie Smulders tarafından canlandırılan karakter Kanada doğumlu bir suncudur. Kanada doğumlu olması grup için iyi bir alay konusudur. Ted'in sevgilisi olarak gruba giriş yapmıştır ancak Ted çocuklarına hikayeleri anlatırken Robin teyzeniz diye bahsetmektedir. Arada olaylar değişiyorsa demek ki... Babası onu bir erkek gibi yetiştirmiş bu yüzden biraz duygusuz ve erkeksi bir karaktere sahiptir. Silahlara ve buz hokeyine düşkündür.

  'Friends' dizisi ile benzer olduğu bunun ondan esinlenerek yapıldığı söylentiler arasında vardır. Friends dizisine başlamaya çalışmış fakat izleyememiş biri olarak çok yorum yapamıyorum ama tanıdıklarım arasında hem Friends hem HIMYM seven kişi yok. İlk hangisi izlenildiyse o seviliyor bence. Friends daha eski olduğu için beni HIMYM'den sonra beni pek sarmadı.



   Çok tatlılar baksanızaa. İzlenilmesi gereken bir dizi olduğunu düşünüyorum. Güzel dostluklar ve eğlenceli hikayeler ile yüzünü güldürecektir. :)


   

27 Ocak 2014

#BFF TÜYOLARI (KAŞ GÖZ İLE ANLAŞMAK)


  Her arkadaşlığın bir başlangıcı vardır. Kimisi çok renkli, kimisi nefretlik dolu, kimisi ilginç bir tanışma... Bizim arkadaşlığımıza bakınca pek de sevgi dolu bir tanışma değildi. Başka bir arkadaşım için tuttuğum yere oturan Ranu'yu pek hoş bakışlar beklemiyordu, tabi onunda bana pek iyi baktığı söylenemez. Gudubetlikte bir numaraydık o zamanlar. Çılgın hafızama güvenip fazla yorum yapmak istemiyorum ama Ranu arka sıramda oturdu sanırım bir süre yada önümde oturmuş da olabilir. Bunu kim bilebilir tabi ki Ranu. :) Bu şekilde takılmaya başladık işte.
   Lise geldi geçti, üniversiteye başladık. Farklı okullarda olmak zor oluyordu tabi. Birbirimizin arkadaş çevrelerine girmeye başladık zamanla. Çok tatlı okul arkadaşlarımızın yanında bir bakış ile çılgın anlaştığımızı bu dönemlerde daha çok anladım sanırım. Birlikte o kadar çok takılmışız ki artık kimi sevip kim sevmediğimizi, saat 9 yönünde giden kişiden o kişinin üstündeki kıyafetin rengine kadar bakışlarımızla anlaşır olmuştuk. 
   Sözsüz şekilde muhabbet ederken ortamdaki diğer kişiler bundan bihaber olup neye güldüğümüzü anlamaya çalışma çabalarına giriyorlardı ki bence bu daha da eğlenceli oluyordu o an. Böyle söyleyince kendimi biraz pislik gibi hissettim ama gruplar yakın arkadaş olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılır bence, bizim içinde biz ve diğerleri oluyor. (Kendi adıma konuşayım da sonra Ranu arkadaşları ile papaz olmasın :p ) Diğerlerini dışlamıyoruz hepsine yetecek kadar biz var. :)
  
    Bu şekilde anlaşmak için çok emek verdik ama. Sırrımızı merak ediyorsanız sizin için açıklayacağım. 
   -Günde en az 5 saat mesajlaşın. Şimdi demeyin mesajlaşma ile nasıl olacak. Birbirinizin ne yaptığını ne ettiğini ne kadar çok biliyorsanız o kadar iyi tanır ona göre iyi yorum yaparsınız.
   -Ayda en az 2 kere büyük kavga edip birbirinizin sevmediğiniz yönlerini anlatın. Bu dostluğunuzu kuvvetlendirecek ve onun surat ifadesinde bir düşme gördüğünüzde neden olduğunu tahmin etmenize yarayacak.
  -Birlikte aynı şeyleri yiyip için. Zamanla birbirinize daha çok benzeyecek ve bakışları daha kolay anlamlandıracaksınız.
  -Haftada bir gün bakışlardan anlam çıkarma egzersizi yapın. Daha pratik olmanızı sağlayacak.
  -Bol bol şaçmalayın bir de her zaman o yaşlarda olmayacaksınız. :)

  Hepimize anlamlı bakışlarla dolu arkadaşlıklar dilerim o zaman . ♥

   

22 Ocak 2014

KORE DİZİ SERÜVENİ 'Playfull Kiss'


   Kore dizileri son zamanlarda Türk kızları arasında çok popüler olmuş durumda sanırım. Bizde çok adını duyduğumuz için bir deneyelim dedik.
Büyük araştırmalarımız sonucunda 'Playfull Kiss' ile başlamaya karar verdik. Aslında şimdi düşününce bu tatlı diziyi sıradan birkaç dizi sonra izlemeyi tercih ederdim. Eğer izlerseniz nedenini sizde anlayabilirsiniz. :)
    

   Spoiler vermeden bu dizinin tatlılığını anlatmaz zor olacak ama deneyelim.
Esas kızımız Oh Ha Ni (Jung So Min), esas erkek ise Beak Seung Jo (Kim Hyun Joong). Aslında klasik bir konusu var diyebiliriz. Ukala ve kendini beğenmiş erkek ile onu çok seven genç kızımız arasındaki bir aşk hikayesi.. Aralarında ki diyaloglar çok sevimli olmakla birlikte çok da komik. Beak Seung Jo'ya bir yandan kızarken bir yandan da bağrınıza basmak isteyeceksiniz. 
   
    Dizi bittiğinde bir şeyler eksik kalacak, yaa keşke biraz daha olsaydı, bu kadar çabuk bitmeseydi diyeceksiniz. Bunun üzerine özel bölümleri izlemek size çok iyi gelecek ama bir çırpıda onlarda bitecek. Ama her halükarda hatırladığınızda gülebileceğiniz bir dizi olacak. 

Beak Seung Jo'nuzu bulmanız dileğiyle.. Fighting !! ♥



ÖN KAMERA MACERALARI


   Akıllı telefonların çılgın gibi piyasaya çıkmasıyla birlikte bizde dahil olmak üzere herkesin kullandığı, kullanırken zevk aldığı ön kamera sevdası ortaya çıkmış oldu. 
   Ön kamerayı açınca insanlara sanki bir şey oluyor. Ağız, burun bükmeler ya da göz büyütmeler olmadı saçlarını şekilden şekle sokmalar falan.. O ekrana, o 2,3,5,7 kafa sığana dek hummalı bir çalışma gerçekleşiyor, tam sığdık derken suratlarda ki ifadeler kendinden geçiyor. Bence çok da güzel, çok da komik oluyor. İnsan durup tekrar bakarken ben neden bu şekli yapmışım, nasıl bu kadar gülmüşüm, aman efendim bıyık bana ne çok yakışmış gibi fikirlerle beyin jimnastiği yapıyor adeta. 
   Ön kamera deyince bir favori fotoğrafım var ki burada paylaşmadan geçemeyeceğim. 

   Şu doğallık ve şaşkınlık dolu ifadeler arasında utanan bir amca bile var. Bundan daha tatlısı olamaz sanırım.

   Bol resimli güzel anılarımızın olması dileğiyle. :) 

20 Ocak 2014

BU KADAR ÖZLEYECEK NE VARIDI ??


   Öncelikle sözlerime "geçmişi bu kadar özleyecek ne varıdı" diyerek başlamak istiyorum. Eski okul ziyareti yazısını okuyunca gözlerimde bir dolma, suratımda anlamsız bir tebessüm oluşunca bu soru aklıma geldi aslında. Dedim dur ben de yazıp bu kadar özleyecek ne vardi bir anlatayım. Biz arkadaşlığımızı bulunmaz hint kumaşı gibi gördüğümüzden mütevellit her gün birlikte olduğumuz, uyumadığımız zamanlarda sadece 3-4 saat birlikte olamadığım günleri mumla arıyoruz tabii ki. Derslerde kahkaha atarak rezil olduğumuzu, Edaya katılıyorum hocam diyerek   konuşmaktan konudan uzak kalıp hocaları çıldırttığımızı, "hocanin ayakkabıları da pek çirkinmiş" derken hocanın "siz kendinize bakin" cevabıyla dumur olduğumuzu falan saymazsak sıradan günlerdi aslında. Ve yemek yapma sorunsalımız vardi, sanırım en çok bunu özledim. Sanırım eskiyi bu kadar çok değil, bu kadardan bin kat daha çok özleyecek bir sürü şey bulabilirim. Ve yine sanırım bu blog sayesinde de saçma sapan anlarımıza yenilerini eklemek daha kolay olur. :) 

İnşallah devamlı olur efendim, imza: bir Ranu.

ESKİ OKUL ZİYARETLERİ



     Evimden sonra en sevdiğimdir okullar. Kimisi bu cümleyi okuduktan sonra aman inek mi bu, okul sevilir mi, sevilse bile nesi sevilir gibi düşüncelere girer belki ama bence sevilir hatta çok sevilir. Aslında bu kadar çok sevmemin nedeni sadece okulun okul olmasında dolayı değil. Ben okulumu çok severdim çünkü bence harika öğretmenlerim vardı, çok fazla olmasa bile az ve öz dostluklarım, onlarla yaşadığım mikemmel (mükemmel değil özellikle mikemmel) anılarım ve tabi ki ilk aşkım, heyecanlarım vardı. 
     En basitinden bence neredeyse herkesin ilk aşkı ilkokul sıralarından bir arkadaşıdır ya da şu an yanındaki en yakın arkadaşı lise hayatından bir kişi olabilir. Bu okullardan çokça değer verip hayatımıza kattığımız bu kişiler ve onların bize yaşattığı güzel duygular okulu sevmeye bence yeterde artar bile. Üzüldüğümüz durumlarda olmuştur elbet ama ben pek hatırlamıyorum açıkçası.
     Tabi durup dururken ayy gidiyim de okullarıma olan sevgimi yazayım demedim. Eski okulumu bugün ziyarete gittim. Okula gittiğimde her şey sanki aynı gibi ben tekrar lisedeymişim gibi hissediyorum, utanmasam bir sınıfın dersine girip ders bile dinlerim. :)
Bugünkü en büyük eksiklik Ranu'nun yanımda olmamasıydı sanırım. Gelmiş olsaydı koridorda kol kola girip şöyle bir turlar, bahçede oturup etrafı keser muhabbetin dibine düşer, gülmekten göbeğimizi çatlatırdık. Sonra gider çay ocağından çay kapıp keyifle rehberlik odasında içerdik. Sanırım gün sonunda ruhen gençleşmiş tazelenmiş olarak, suratımızda kocaman gülümsemelerle eve gidip daha sonrasında bol bol sıkılırdık. 
     Lafın kısası gülerek anımsadıktan sonra okullar güzeldir, gidip eski günleri hatırlamak da büyük bir keyiftir. 

    O günleri hatırlayıp tekrar tekrar gülmek ümidiyle. :)
    http://www.youtube.com/watch?v=BcRNoNFpCS0 ♥

18 Ocak 2014

BRAVO İSMET ABİ !!


    Geçenlerde yine Ranu ile düşünüyoruz. Biz öyle hep düşünürüz aslında, olur olmadık ota boka kafa yorarız sanki hiç işimiz yokmuş gibi. Belki herkes öyledir ama bize sadece biz böyleymişiz gibi geliyordur. Neyse çok dağıldım. Ne yapsak, ne yapsak da şu monoton sıkıcı ev-okul arasında geçen hayatımıza, arkadaşlığımıza bir renk katsak dedik. (Tabi renk derken değişiklik arkadaşlığımız monoton değil ♥) Mızıka kursundan, takı kurslarına, çılgın spor faaliyetlerinden puzzle yapmalara kadar gelen fikirler hiç içimizi açmadı. Bende çılgın fikrimi öne sürdüm bununla da yetinmedim faaliyete geçirdim. Ranu tabi bu duruma son günlerde ki en sevdiğiyle cevap verdi yani 'bravo ismet abiğğğ'. Neyse artık bir blog sahibiyiz. Her ne kadar çok yazar mıyız, yazmaz mıyız belli olmaz ama şimdilik istikrar olsun diye ilk yazıyı hemen yayınlayalım dedik. Neler yazacağımızı zaman gösterecek ama en büyük yazılar yaşadığımız saçma salak durumlardan, arkadaş ilişkilerinden oluşur heralde. Güzel anılarımızın olması dileğiyle.. :)

Not: Yazım kurallarına uyarak yazmak çok zormuş.